Katun, Kraliçe, Hatun yani KADIN
Merhaba Sevgili Okurum,
Yaklaşmakta olan kadınlar gününü vesile kabul ettim ve seninle “kadın” olmak hakkında konuşmak istiyorum. Eğer bu aleme XX kromozomu (Kadın DNA kromozomları) yerine XY kromozomu (Erkek DNA kromozomları) ile geldiysen yazının gerisi beni ilgilendirmiyor diye düşünme lütfen! Ya da kendini bedeninden farklı bir cinsiyette hissediyorsan lütfen sen de devam et okumaya. Bu hayatı birlikte deneyimliyoruz, bu yazı ile farkındalık kazanabilir ve belki bu yazı sayesinde hayatındaki kadınları -eşini, kızını, anneni, ablanı- anlamak daha kolay olabilir, hatta yine bu yazı aracı olur onların hayatlarına güzel dokunuşlar yapmana.
Öncelikle “kadın” sözcüğü ile başlayalım. Son yıllarda “Bayan değil, Kadın!” cümlesini sıklıkla duyar olduk. Bayan bir hitap sözcüğü, kadın ise insanın cinsiyeti belirten bir sözcük. Kadın sözcüğünün etimolojik kökenine baktığımızda Orhun yazıtlarında (M.S 735) “katun” olarak geçiyor; “kraliçe” anlamı taşıyor ve onun da kökeni “hatun” sözcüğüne dayanıyor. Bir basamak daha ilerleyip “hatun” kelimesi incelendiğinde “kendi” ve “güçlü” sözcüklerine dişil ek getirilmesi ile oluştuğu görülüyor, yani güçlü dişi insan anlamını taşıyor diyebiliriz. “Kadın” derken genellikle bir çekinme, tereddüt hali gözlemliyorum. Gerek var mı? Asla yok! Cinsiyet belirten bir sözcük sadece, “Erkek” derken ki rahatlığa kavuşmamızı diliyorum.
Bunun yanı sıra dilimizdeki “kadın” olmayı olumsuz çağrışımlarla sınırlandırdığının ve bununla birlikte “erkek” olmanın yükseltildiğinin artık hepimiz farkında varıyoruz, diye umuyorum. “Bilim adamı” yerine “bilim insanı”, “iş adamı” yerine “iş insanı” gibi değişimlerin dilimizde başladığını görmek umut verici ama hala ataerkil bakış açısını dilimizdeki birçok deyimde görüyoruz: “Bir işi adam gibi yapmak”, “Elinin hamuruyla erkek işine karışmamak” gibi. Bunları değişmesinin gerektiğinin farkına varmak, alternatiflerini kullanmak ve yeni yetişen nesilleri bu farkındalıkla büyütmek gerek, böylece gelecek güzelleşecek.
Bu konuda farkındalık çalışmaları global şirketlerde genellikle Mart ayı boyunca cinsiyet eşitliği başlığı ile yürütülüyor ama Nuray Alagözlü’nün International Journal of Central Asian Studies’ de yayınladığı makalede belirttiği gibi Türk toplumunda kentselleşme derecesi (meslek sahibi olan, medyayı takip eden, okuma alışkanlığı olan) yüksek olan kadınların “kadın olgusu”na bakış açıları bu atasözü ve deyimlerle örtüşmüyor [1]. Bu da demek oluyor ki bu farkındalık yaygınlaşmalı. Günümüzde bu sosyal medya ile biraz daha kolay tabi ama hala çok çaba gerek.
Kadın ile erkeğin eşitlik gerçeği yok edilmeye çalışılsa da tarihine baktığımızda bundan yüz yıllar önce (1857) Amerika’da tekstil fabrikalarındaki kadın çalışanlar, erkeklerle eşit haklara sahip olmak ve insani şartlarda çalışmak amacıyla 8 Mart’ta greve başlar; polis müdahale eder ve çıkan yangında bazı çalışanlar hayatını kaybeder. Yıllar sonra (1910), bu olayın anısına 8 Mart, Uluslararası Kadınlar konferansında “Kadın Mücadele Günü” olarak ilan edilir. Bir süre belirli siyasi görüşe sahip ülkeler tarafından desteklenir, 1977’de ise Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü” ilan edilir.
Tüm bunlara bakınca Türk Kadını ne kadar şanslı demeden edemiyorum, Ata’m tarih yazmış ve Birleşmiş Milletler ’den yarım asır önce 1926’da Medeni Kanun’u yayımlayarak Türk kadınına erkekle eşit olma hakkını geri vermiş. Bu muhasır medeniyetler seviyesindeki hakların kıymetini şimdilerde bilmeyen kadınları aklım almıyor. Atatürk’ün kadınlarla ilgili birçok sözünden bir tanesini paylaşmak isterim:
“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”
Kadim uygarlıklarda kadın, dünyaya gelene kadar bir canlıya içinde ev sahipliği yapabilme, canlıyı dünyaya getirebilme kabiliyeti nedeniyle yüceltilmekteydi, yaratıcı gücün örneği kabul edilmekteydi. Dünyada artan ataerkil enerji ile kadına bu unutturuldu ya da kadın unuttu. Belki de yok saymayı seçmek zorunda bırakıldı ve erkek üstünleşmeye başladıkça o işi “adam gibi” yapmak için erilleşmeye başladı. Kadınlığını bastırdı, kadınlığından utandı.
Bu baskılama enerjisel anlamda ikinci enerji merkezinde dengesizliğe yol açtı ve bu dengesizlik de bedeninde yaratıcılık merkezi olan rahminde çeşitli rahatsızlıklara sebep oldu. Bunlar adet düzensizlikleri, hamile kalmada sorunlar, selviks kanseri, PMS* olarak sıralanabilir.
1-31 Ocak arasında farkındalık ayı olan Selviks (rahim ağzı) kanseri, düzenli taramalar sayesinde kanser gelişmeden erken müdahale ile tespit edilmesi mümkün bir kanser türü olduğunu biliyor musun? Üstelik korunmak için aşısı da var. İnternette bu konuda çeşitli bilgiler var ama en doğrusunun doktoruna danışmak olduğunu hatırlatmak isterim.
Gelelim PMS’e. PMS, pre-menstrual sendrom demek. Kadının regl olmadan önceki haleti ruhiyesindeki ve bedenindeki değişiklerin tamamıdır ve aslında alışılmışın aksine bunların yaşanması normal değil. Ağrısız, depresyonsuz ve şişkinlik yaşanmayan regl dönemleri mümkün. Yoganın bu çözümlerden bir tanesi olduğu akademik makalelerce kanıtlanmış durumda. (Şiddetli ağrı yaşama durumunda yine doktoruna başvurmanı tavsiye ediyorum.)
Ghafoureh ve arkadaşları, İran’da 2015 yılında depresyonu ve büyük tansiyon olarak bildiğimiz diastolik kan basıncını PMS için belirteç olarak seçer ve yoganın bu parametrelere etkisini araştırır. 20-45 yaş aralığındaki 62 kadın ile yaptığı bu çalışmada 31 kişilik iki grup oluşturur. Bir grup kontrol grubu olur ve diğer grup haftada üç gün 60 dakikalık yoga dersleri yapar. Bu araştırmanın sonucunda yoganın depresyon semptomuna ve diastolik kan basıncını semptomu üzerinde güçlü pozitif etkisi olduğu sonucuna varır [2].
Dismenore, aşırı menstrual ağrı olarak tanımlanan jinekolojik bir şikayettir. 2017 yılında Ponlapat ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada haftada iki gün evde 30 dakikalık yoga pratiğinin bu ağrılar üzerinde belirgin bir etkisi olduğunu raporlamışlar [3]. Golfarb ve arkadaşları ise yoganın beyinde omuriliğe yansıyan ve vücutta doğal bir ağrı kesici olan beta-endorfin salgılanmasını destekleyen ağrı düzenleyici sistemi harekete geçirdiği böylece ağrı kesici etkisi yarattığını ifade etmiştir [4].
Bunun yanı sıra, acupressure (akupunktur noktalarına uygulanan masaj tekniği) ve diğer egzersizlerinde etkilerini inceleyen çeşitli akademik çalışmalar yayınlanmış ve yoganın acupressure ile karşılaştırıldığında daha basit, daha etkili ve daha az maliyetli olduğu raporlanmıştır [5].
Tabi ki sadece yoga PMS semptomlarını azaltıyor demek doğru olmaz, düzenli yapılan diğer spor etkinliklerinin de pozitif etkileri akademik çalışmalara konu olmuş ve raporlanmıştır [6] ve elbette ki nefes egzersizlerinin de fayda getirebileceğini unutmamak gerek.
Hadi bir bakalım, hangi yoga pozları PMS’e iyi geliyor? Bunun için instagram hesabımda (@yoga.bright) bir reels seni bekliyor. Pozlarda dilediğin kadar kalabilirsin, kaslarındaki gevşemeyi hissetmek için en az 3-5 dakika kalman faydalı olacaktır.
Vücudunu egzersiz öncesi ısıtman faydalı olacaktır. Bunun için güneşe selam serisini uygulayabilirsin. Nasıl yapılacağına dair bir reels instagram hesabımda seni bekliyor, aynı zamanda açıklamalarına ile linkten ulaşabilirsin (https://www.aysetolga.com/selam-olsun-gunes-sana ).
Şimdiden şifa olsun! Işıkla kal!
- Kedi&İnek Pozu (Cat-CowPose): Matın üzerinde masa pozunda dur. Omuzların ve bileklerin; kalçan ve dizlerinin aynı hizada olmasına dikkat et. Karın boşluğunu yere iterken, başını ve kuyruk sokumunu yukarı uzat (inek pozu).
Başını çenen göğüs kemiklerine değene kadar öne eğerken, kuyruk sokumunu aşağı ittir ve sırtını yukarıya doğru yükselt (Kedi pozu). Bu akışı dilediğin süre nefesinle uyumlu olarak yapabilirsin.
- Kafa Dize Pozu (Head to Knee Pose): Ayaklarını gövdenin önüne uzat ve kalça kemiklerinin üzerine rahatça yerleş. Sırtın dik olsun. Sağ ayağını pubis kemiğine yasla. Gövdenin dikliğini bozmadan, gövdenin önünde uzanan sol bacağına doğru alçal. Eğer mümkünse alnını dizine değdir. Hareketi sol tarafın için tekrarla.
- Oturarak Öne Katlanma Pozu (Seated Forward Bend): Ayaklarını gövdenin önüne uzat ve kalça kemiklerinin üzerine rahatça yerleş. Sırtın dik olsun. Dikliğini kaybetmeden dizlerinin üzerine doğru katlan. Ellerin parmaklarını ayak başparmağına kenetleyerek üst gövdendeki uzamayı arttırabilirsin.
- Alçak hamle pozu (Low Lunge Pose): Plank pozundayken sağ ayağını iki elinin arasına getir, sol dizini yere indir ve gövdeni yukarı kaldırırken, kasıklarını yere doğru ittir. Ellerin kalbinin önünde olabilir, ya da ellerini yukarı kaldırarak üst gövdeni de uzatabilirsin.
- Balık Pozu (Fish Pose): Lotus pozunda ya da bağdaş pozunda otur. Ellerini bedeninin arkasında bir noktada yerleştir ve geriye doğru yaslan. Dirseklerinin üzerine alçal ve başının tepe noktasını yere değdirmeye çalış. Ellerinle ayaklarını tutabilirsin. Eğer dizlerinden rahatsızlığın var ise bacaklarını uzatarak da bu pozu yapabilirsin. İhtiyaç duyuyorsan sırtının ortasına bir yoga bloğu yerleştirebilirsin.
- (Reclining Bound Angle Pose): Ayaklarını gövdenin önüne uzat ve kalça kemiklerinin üzerine rahatça yerleş. Ayak tabanlarını gövdenin önünde birleştir. Ellerini bedeninin arkasına al, ardından dirseklerinin üzerine alçal. Bu pozda rahat ettiğinde ellerin iki yanında olacak şekilde gövdeni alçalt ve yere yasla. Eğer ihtiyaç duyarsan sırtının altına yastık ile destek olabilir, dizlerinin altına yoga blokları ya da yastık koyabilirsin.
Bu pozlara ek olarak ilk yazımdaki (Link: https://www.aysetolga.com/stres-seviyenizi-en-aza-indiren-yoga-duruslari) 11. ve 12. pozu; ve diğer yazımdaki (link: https://www.aysetolga.com/sagim-solum-icim-disim-sevgi) 3. ve 4. pozu egzersizine ekleyebilirsin.
Kaynakça:
[1] Nuray Alagözlü,International Journal of Central Asian Studies, Volume 13, 2009
2 GhafourehGhaffarilaleh ve ark, Complementary Therapies in Clinical Practice, Volume 34, February 2019, Pages 87-92
3 Ponlapat Yonglitthipagon ve ark, Journal of Bodywork & Movement Therapies,21,2017,Pages 840-846
4 Allan H. Goldfarb ve ark, Sports Medicine volume 24, pages8–16 (1997)
5 DidemSimsek KucukkelepcePhD(Assistant professor) Complementary Therapies in Clinical Practice ,Volume 42, February 2021, 101282
6 HavvaYesildere Saglam Complementary Therapies in Medicine Volume 48, January 2020, 102272