Güneşten alınan D vitamininin sağlık açısından önemi
Tüm sağlık sırları içerisinde en çok arananlardan bir tanesi, sağlığımızı nasıl en iyi seviyeye çıkaracağımızdır. En çok sorulan sorulardan biri ise sağlığın ve iyileşmenin neden bu kadar karmaşık olması gerektiğidir. Ancak belki de o kadar karmaşık değildir.
Son yıllarda güneşe maruz kalmanın kötü olduğu düşünülse de aslında güneşle olan ilişkimizin, iyi ve enerjik kalmamız bakımından önemli olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Güneş ışığının fotosentez sistemi, bu gezegen üzerindeki pek çok yaşam formunu desteklemektedir. Ve cildimiz nöroektodermden, yani beyin ve sinir sistemi ile ilişkili hücresel yapılardan oluştuğundan dolayı sağlığımızı korumak ve D vitamini üretmek için güneşten faydalanırız. D vitamininin, bizi hayatta ve sağlıklı tutması bakımından üstlendiği rol genellikle göz ardı edilmektedir. Ancak D vitamini ve bunu nasıl ürettiğimiz üstünde düşünmemiz gerekiyor.
Işığın İçeri Girmesine İzin Verin
Pek çoğumuz sürekli olarak yapay iç mekan ışıklandırmasına maruz kalırız. Bu da bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve onun en iyi şekilde çalışmasını sağlamak için gerekli olan önemli faktörlerden maruz kalmamıza neden olur. Vücudumuz, cilt hücrelerimizde doğal olarak üretilen ve çeşitli biyokimyasal süreçlerde kullanılan bir hormon olan D vitaminini üretmek için güneş ışınlarının tüm spektrumuna ihtiyaç duyar.
D vitamininin, vücuttaki pek çok hücresel işlevi düzenlemek ve anti-inflamatuar yanıtları, antioksidan aktivitesini, sinir hücrelerini, bağışıklık sistemini, kas işlevini ve beyin hücresi aktivitesini desteklemek gibi görevleri vardır. Bunun da ötesinde virüsleri ve bakterileri uzak tutma konusunda yardımcı olur ve hücrelerin verimli bir şekilde enerji üretmelerini ve kullanmalarını sağlar.
D vitamini, özellikle de güneş ışığının aylarca çok az olabileceği kuzey iklimlerinde yeterince önem verilmeyen bir besindir. Obezite, kemikte şekil bozuklukları, sedef hastalığı, yeni doğanlarda kalp yetmezliği, osteoporoz, kalp-damar hastalıkları, artrit, akıl hastalıkları, diyabet ve hatta kanser ile pek çok otoimmün hastalık da dahil olmak üzere çok sayıda sağlık sorunu, D vitamini eksikliğiyle ilişkilendirilmektedir. Bu sağlık sorunlarının pek çoğu, güneş ışınları ve onunla aramızdaki ilişkiyle ilgilidir.
Doğanın bir gerçeği olarak cilt rengi ve kişisel sağlıkla ilgili diğer faktörler, ne kadar güneş ışığına ihtiyaç duyduğumuzu etkiler. Ne kadar güneş ışığına ihtiyaç duyduğumuz ise bağışıklık sisteminin etkinliğini ve hücrelerimizdeki enerji üretimini belirler. Daha koyu tenli olan insanlar, D vitamini üretmek için güneş ışığına daha açık tenli olan insanlardan daha fazla ihtiyaç duyar. Bu sorun ırklarla ilgili değil, biyolojik bir durumdur. Ancak buna rağmen medyada güneş ışığının yanlış yorumlandığını ve doktorlar tarafından ise bu gerçeğin gözden kaçırıldığını ya da yanlış anlaşıldığını görüyoruz. Cilt tipimizin farkında olmalı ve buna göre güneşe ne kadar maruz kalmamız gerektiğini belirlemeliyiz. Bunu yapmamız, sağlığımızın iyi olması ve hastalıkları önlemek açısından önemlidir.
Hücrelerinizi Güçlendirin
Vücudumuzdaki her bir hücre, mitokondri adı verilen enerji üreten güç merkezlerini içermektedir. Mitokondriler, temel elektrik yükleri üretmek için güneş ışığından yakıt almaya ihtiyaç duyar. Ve hücrelerde yeteri kadar elektrik üretmek için D vitamini olmadığında vücut kendini pek çok hastalığa karşı koruyamaz. Bu nedenle teni daha koyu renkli olan insanlar, iç mekanlarda çok fazla vakit geçirenler, aşırı kilolular ve sağlıklı kalmak için gereken D vitamininden yoksun olan insanlarda elektrik enerjisi eksikliği görülebilir. Bu durumu tedavi etmek için yapay ışığı en aza indirirken doğal ışığı en yüksek düzeye çıkarmalı ve bol miktarda su içilmelidir.
Kızılötesi ışın, doğal güneş ışınlarının vücuda derinlemesine nüfuz edebilen tek frekansı olduğu için mitokondrilerin sağlığı için bu ışın çok önemlidir. Bununla birlikte ofisinizde, arabanızda ya da evinizde bulunan camlar, bu önemli ışık frekansının yüzde 40 ila yüzde 60’ını engeller. Güneşten gelen kızılötesi ışınlar, vücuttaki hücrelere ulaştığı zaman hasarlı hücrelerin onarımına ya da hasarlı hücrelerden kurtulmaya yardımcı olur. Hücre ölümünün ve yenilenmesinin bu doğal süreci bağışıklık sistemini güçlendirir, hastalıklarla savaşmak için T hücreleri oluşturur ve bağışıklık yanıtını harekete geçirmek için antijenler üretir.
Güneş ışığını düşmandan çok bir dost olarak görmeliyiz. Güneş ışığı olmadan tek hücreli organizmalardan buralara gelemezdik. Bu nedenle cilt hastalıklarına neden olabildiği için güneşi tamamen suçlayamayız ve ondan uzak duramayız.
Biricik güneşimize bağlı biyolojik varlıklar olduğumuz için zihnimizi, bedenimizi ve çevremizi beslemesi için güneş ışınlarına izin vermekle yükümlüyüz.