D vitamini tedaviye dirençli kanserle savaşta nasıl yardımcı olur?

Kemoterapi tedavilerinin temel başarısızlık sebeplerinden bir tanesi, tümörlerin kanser karşıtı ilaçlara direnç geliştirmeleri. Ancak yeni bir çalışmada D vitaminin bu sorunu aşmakta nasıl fayda sağlayacağı ortaya konuluyor.

Güney Dakota Devlet Üniversitesi araştırmacıları, D vitamininin iki aktif formu olan calcitriol ve calcipotriol’ün kanser hücrelerinin ilaca dirençli hale gelmelerini sağlayan mekanizmayı nasıl engelleyebileceğini gösterdiler.

Bu mekanizma MRP1 adlı bir ilaç iletici protein. Bu protein hücre duvarında oturuyor ve kanser ilaçlarını hücreden dışarı çıkaran bir pompayı çalıştırıyor.

Araştırmacılar calcitriol ve calcipotriol’ün selektif olarak MRP1’e çok fazla sahip olan kanser hücrelerini bulup yok ettiğini gösteriyorlar.

Üniversitede kimya ve biyokimya alanında doçent olarak görev yapan ve çalışmanın yazarlarından olan Surtaj Hussain Iram, bulgulardan Drug Metabolism and Disposition yayınında bahsediyor.

Doktor bu konuda şöyle diyor: “Pek çok epidemiolojik ve preklinik çalışmada D vitamininin kanser riskini ve ilerleyişini azaltma konusunda pozitif etkileri görülüyor ancak onun ilaç iletici proteinle olan etkileşimini ve ilaca dirençli kanser hücrelerini seçerek yok edişini ilk keşfedenler bizleriz.”

Iram calcitriol ve calcipotriol’ün henüz direnç geliştirmemiş kanser hücrelerini öldüremediğini belirtiyor. Fakat hücreler ilaca dirençli hale geldikleri zaman calcitriol ve calcipotriol’e av oluyorlar.

Taşıyıcı Proteinler, Çoklu İlaç Direnci

İlaç taşıyıcı proteinler ilaçların vücutta emilmelerini, dağıtılmalarını ve atılmalarını sağlayan hücre işlevlerini sürdüren proteinlerdir.

Kemoterapi ilaçlarına direnç geliştiren kanser hücreleri genellikle bu taşıyıcı proteinleri aşırı yorumluyorlar, fazla üretiyorlar. Bu da direncin temelini oluşturuyor.

Çalışmalar MRP1 geninin aşırı yorumlanmasının meme, akciğer ve prostat kanserlerinde çoklu ilaç direnci konusunda etkili olduğunu gösteriyorlar.

Calcitriol ve calcipotriol’ün ilaçlara dirençli kanser hücrelerini öldürmelerini ikincil hassasiyet olarak tanımlıyorlar.

İkincil hassasiyetin anlamı, bunların ilaca dirençli hücreleri öldürürken, onların geldikleri ana hücreleri öldürmemeleri.

Kemoterapilerin %90’ı başarısız oluyor ve bunun sebebi edinilmiş ilaç direnci. Çoklu ilaç direncine sahip olan hücreler ilaçlara sadece yapısal olarak değil, davranışsal olarak da direnç geliştiriyorlar.

Bu direncin temel sebebi dışarı atım pompaları. Bu pompalar o kadar çok ilacı hücre dışına atıyorlar ki, hücrede kalan miktarı etkili olmak için çok az oluyor.

İlaca Dirençli Kanser Hücrelerinin Aşil Topuğu

Ancak MRP1 geninin aşırı yorumlanması, kanserli hücrelerin kemoterapi ilaçlarını dışarı atmalarını sağlayarak onlara avantaj sağlarken, aynı zamanda dezavantaj da sağlıyor çünkü proteini hedeflemek pompayı devreden çıkarabiliyor.

Iram bu konuda şöyle diyor: “Bir alanda güç kazanmak genelde diğer alanda güç kaybetmek anlamına gelir çünkü doğada her şeyin bir bedeli vardır. Bizim yaklaşımımızda hedef, direncin bir maliyeti olan fitness durumunu değerlendirmek ve böylece ilaca dirençli hücreleri zayıf noktalarından vurmak.”

Kültürde yetişmiş kanser hücrelerini kullanan o ve meslektaşları, MRP1 ile etkileşime girdiği geçmiş çalışmalarda görülmüş olan sekiz bileşeni test etmişler.

Sekiz bileşenden D-3 vitamininin aktif metaboliti olan calcitriol ve onun eşleniği calcipotriol MRP1’in taşıyıcı fonksiyonunu engellemiş ve aynı zamanda bu proteini aşırı üreten hücreleri öldürmüş.

Yazarlar calcitriol ve onun eşleniklerinin çoklu ilaç direncine sahip olan ve MRP1 yorumlamasına sahip olan hücrelerin hedeflenmesi konusunda potansiyel barındırdığını belirtiyorlar.

Geniş Kapsamlı Etkileri

Iram, bulgularının pek çok diğer hastalığın tedavisinde de etkili olabileceğini düşünüyor.

MRP1 sadece kanser ilaçlarının verimliliğini azaltmıyor, aynı zamanda antibiyotiklerin, antivirallerin, anti-inflamatuvarların, antidepresanların ve HIV’yi tedavi eden ilaçların da etkilerini zayıflatıyor.

Buna ek olarak MRP1 taşıyıcı proteinlerin sadece bir türü. ABC taşıyıcılar olarak adlandırılan daha geniş bir ailenin üyesi ve bunlar sadece hayvanlarda değil, bitkilerde de hücrelerden içeri ve dışarı madde taşıyorlar.

Hatta bitkilerde daha fazla ABC taşıyıcı proteinleri var. Yani bulgular tarım ve gıda dünyasında da etkilere sahip olabilirler.

Iram bu konuda şöyle diyor: “Eğer bu taşıyıcılarla daha iyi başa çıkabilirsek, ilaçların verimliliğini arttırabiliriz. Hastalar daha az ilaç alıp aynı etkileri elde edebilirler çünkü ilaçların dışarı atımı azalır.”

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.