Şeker ve Yeme Bağımlısı Mısınız?

Merhaba Sevgililerim;

 

 

Bugün yine hepimiz için çok önemli bir konuyu anlatmak istiyorum.

 

Beslenmek.. Ancak nasıl, vücudumuzun işlevini devam ettirmek ve bize enerji sağlayacak besin kaynaklarından beslenmekten mi bahsediyoruz.

Yoksa duygusal beslenmeden mi?

 

Eğer ruhunuzun içsel iletilerini dinleyebiliyor ve buna karşılık verebiliyorsanız, işte o zaman doğru beslenmektesiniz . Beslenmenin sadece yiyeceklere bağlı olduğunu düşünüyorsanız yanıldığınızı söylemeliyim. Çoğumuz büyük şehirlerde yaşıyoruz, koskoca marketlerin uzun yiyecek bölümleri kategorileri ve rafları dolup taşar, ama bizler daha fazlasının açlığını çekeriz. Neden, sadece bedenimizi değil, yüreklerimizi, zihinlerimizi ve ruhlarımızı iç içe geçmiş bir bütün olarak doyuran besleyici gıdaların ve etkinliklerin açlığını duyarız. Bunun nedeni beslenmenin türlerini bilmemenizden kaynaklanıyor. Beslenmeniz, fiziksel mi? Duygusal mı? Zihinsel mi? Bunlar arasındaki farkı anlamadığımız müddetçe karnımız aç gezeceğiz. İşte biraz bu durumdan bahsedeceğim size. Midemizde de beynimiz olduğunu söylemiştim. Sindirim sistemimizin önemli bir bölümünde yer alan bağırsaklarımızda mikro devreler ve kasları kontrol edebilen yüz milyon nöron olan mekanik ve kimyasal sensörler var. Yani iki tane beynimiz bulunuyor, ki Uzakdoğuluların iyi bildiği ve eski şifa sistemlerinin hepsinde temele oturtulan bilgi budur: Biri başımızda biri karnımızda olan iki beyinli varlıklarız.

İkinci Beynimiz, Nasıl Çalışıyor?

Midemiz boş olduğunda açlık hissini veren “grelin” hormonu salgılanıyor, karnımızdaki beynimiz kafamızdaki beynimize “AÇIM! BENİ DOYUR!” emrini veriyor. Tokluk hormonu olan Leptin de doyma hissimizi beyne iletiyor. Tabii sadece bununla kalmıyor, çünkü günümüz gıda endüstrisinin daha fazla tüketmemiz için yarattığı o bizi sürekli manipüle eden muhteşem tatları ise doymamıza rağmen bu mesajı beyne bir türlü gönderemiyor. Böylece o muhteşem tada sahip ama yüksek kalorili gıdaları tüketmeye devam ediyoruz. Peki, buna karşı ne yapabiliriz? . Yemek için mi, yoksa yaşamak için mi yiyoruz. .

2013 yılında yapılan bir araştırma, kurabiyenin, farelerin beyinlerindeki zevk alma merkezinde bulunan nöronları, morfin ya da kokainden ciddi anlamda daha fazla aktive ettiğini gösteriyor. Amerikan Klinik Beslenme Dergisi’nde yayınlanan başka bir araştırmaya göre, insan beyni de, şeker oranı yüksek çikolatalı süte farelerinkine benzer bir tepki veriyor. Fakat diğer yandan, yemenin nörobiyolojisi üzerine çalışan ve uluslararası bilim insanlarından oluşan bir ekibin daha yakın zamanlarda yaptığı bir araştırma, stres ve bağımlılık incelendiğinde, yemeklere kimyasal bir bağımlılık oluşabileceği yönünde güçlü bir kanıt olmadığını ileri sürüyor. Bu araştırmacılar, “yemek bağımlılığı” adlandırmasının yanlış olduğunu ve yemekle ilgili bu takıntılı davranışsal sorunun “yeme bağımlılığı” olarak nitelenmesi gerektiğini düşünüyorlar.

Şeker ve una olan bağımlılığınının gelecekte uyuşturucu bağımlılığı olarak adlandırılacağını ben biliyorum. Çocukluğunu Jelibonlarla geçiren bendeniz de bir şeker bağımlısı idim.

 

Peki neden şekere bağımlıyız?

Kimyasal olarak, beyin şu iki hormon söz konusu olduğunda aynı dengeleyici eylemi yapıyor: Sevdiğiniz bir şarkıyı ya da yemeği düşündüğünüzde oluşan beklentiyle ilişkilendirilen, mutluluk hormonlarından dopamin ile sizi sakinleştiren, tatmin olmanızı ve doyduğunuzda yemeyi bırakmanızı sağlayan nörokimyasal serotonin. Aşırı dopamin ya da yetersin serotonin doymak bilmeyen açlıklara neden oluyor.

 

Bütün yeme bozukluklarında olduğu gibi, yemek bağımlılığından çok kadınlar muzdarip. Hangi aşamalarda tehlikeli peki? İşte şu soruları bir kendinize sorun lütfen:

  • Gizlice yemek yiyor musun?
  • Yemeğin çok güzel ve yiyemeyip, yalnız kalacağın sonrası için saklıyor musun?
  • Topluluk içinde yeme şekliniz yalnızken yeme şeklinizden farklı mı?

2 soruya evet dediysen işte burada bir sorun var dostum.

Ne yapabilirsin?

  1. Her türlü şekerli ve unlu gıdadan hemen, şimdi ve sonsuza dek uzak dur.
  2. Proteince ve lifce zengin bir beslenme düzenine geç
  3. Her saat başı 1 bardak limonlu su iç. Alkali seviyeye geldikçe midendeki asidite azalacak, açlık hissin geçecek.
  4. Şekeri düşük meyvelerden ve bol sebzeden oluşan meyve sularını yemek aralarında bol limon sıkarak iç. Kan şekerini dengele.
  5. Hareket, hareket hareket.. Hareket ettikçe endorfin ve seretonin hormonu üreten vücudun, kendini iyi hissetmek için bir şeyler özellikle de unlu ve şekerli şeyler yemeye ihtiyaç duymayacak.

 

Sevgiyle ve Işıkla

 

Ayşe Tolga

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.