2010’ların en iyi Güney Kore filmleri

Kore sineması 21. yüzyılda orijinal bir tür olarak ortaya çıktı ve özellikle de sinefiller arasında oldukça meşhur hale geldi. Özellikle son yıllarda pek çok kişinin ilgisini çeken Kore sineması, genellikle intikam üzerine ustaca kurgulanmış filmlerden oluşuyor. Örnek olarak Park Chan-Wook’un ‘İntikam Üçlemesi’ gösterilebilir. Kore’de silah edinmek çok zor olduğundan filmlerde de karakterler genelde doğaçlama hareket ederek birebir dövüşmek zorunda kalıyorlar ya da evde bulunabilen çatal gibi eşyalarla birlikte özellikle de çekiç kullanarak birbirlerini etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Geçtiğimiz on yılda da Kore sinemasındaki bu gelenek sürmüş olsa da birazdan listede göreceğiniz üzere filmlerde anlatılan olaylar ve ortam çokça değişiklik gösterdi.

Kore filmlerinde hala türün önemi ön plana çıksa da derin düşünen ve sanat filmi çeken yönetmenlerin merak uyandıran filmlerinin sayısı gün geçtikçe artmaya başladı. Bu filmler Kore’nin sınıfsal ayrılıklar, cinsiyet, ayrışma, miras ve modernleşmenin etkileri gibi toplumsal eğilimlerini detaylı bir üslupla ele alıyor. Ancak yine de bu türde çekilmiş filmlerin Kore kültürünü hicvettiğini ve bunu geniş bir çerçevede yaptığını görüyoruz. Lee Chang-dong ve Hong Sang-soo gibi yönetmenler evrensele ulaşmak için kameralarını kullanarak bakış açılarında öznel olandan yola çıkıyor küçük bir gruptan oluşan karakterlerin üzerine yoğunlaşıyorlar.

  • The Yellow Sea (IMDb puanı: 7.3)

Kötü bir dönemden geçen ve kendi yıkımını gerçekleştiren bir karakter ile başlayan film kısa sürede inanılmaz ve vahşet içeren kovalamaca sahnelerinin olduğu, aynı zamanda da çılgın dövüş sahnelerinin bulunduğu bir filme dönüşüyor. Filmde kahramanımız biriken kumar borçlarından dolayı Güney Kore’de tecrübesiz olduğu tehlikeli bir işi kabul etmek zorunda kalıyor. İş ile ilgili olarak sadece kendisine birini öldürmesi gerektiği söyleniyor. Bu noktadan itibaren işin içine ihanet giriyor ve entrika karşımıza çıkıyor. Filmin ikinci yarısında gerilim tırmandıkça bıçak ve sopa kullanımını içeren şiddet sahneleri seyirciyi karşılıyor ve bir insanın hangi noktaya kadar dayanabileceği konusu merak uyandırıyor.

  • The Man From Nowhere (IMDb puanı: 7.8)

Kore tarzı bu aksiyon filminde başkahramanımız, genç bir kız olan So-mi isimli arkadaşını korumak için  John Wick tarzı bir öldürme eylemine başlıyor. Filmin kahramanı, So-mi’yi kaçıran yerel ve tehlikeli bir uyuşturucu ve organ taciri kartel tarafından şiddete çekilen ve şaibeli bir geçmişe sahip olan bir rehin dükkanı sahibidir. Kahramanımızın genç kız ile arkadaş olması ise kızın gecekondu mahallesinde bulunan evde ailesiyle yaşadığı çalkantılı yaşamından rehin dükkanına kaçmak istemesinden dolayı gerçekleşiyor.

  • Right Now, Wrong Then (IMDb puanı: 7.2)

Bu doğal ve sade film, bir festivalde son filminin gösterimi yapılacak olan bağımsız yönetmeninin festival için bir gün erken gelişini anlatıyor. Film, farklı sahneler içermek yerine daha çok rastgele gerçekleşen uzun diyaloglardan oluşuyor. Film ile ilgili alışılmadık olan bir durum ise filmde aynı günün iki kere anlatılması oluyor. Tekrar anlatılan günün ortasına doğru tekrar başa dönüyoruz. Aynı gün ikinci kez gösterildiğinde günün ilk gösterilenle aynı olmadığını ama çok da büyük değişiklikler içermediğini görüyoruz. Before Sunrise filminde görmüş olabileceğiniz bir tarzda romantizm amaçlayan film, bir kadın ve bir erkeğin birbirlerini tanıma şansı yakaladıkları bir günü anlatıyor.

  • The Housemaid (IMDb puanı: 6.4)

İntikam temalı filmler Kore sinemasının büyük bir bölümünün temasını oluşturuyor. Filmlerde genelde intikam ile iç içe geçmiş olarak Kore’deki sınıf farklılıkları ve zenginlikten doğan kölelik anlayışı bulunuyor. Kim Ki-Young’un 1960 yapımı filminin yeniden çekimi olan The Housemaid, temelini yüksek sosyetenin psikoseksüel dinamiklerinin üzerine kurarak değişik bir tat sunuyor. Filmle ilgili keyif veren şeylerden bir tanesi evin erkeği ile hizmetçi arasındaki yıkıcı ilişkinin son derece estetik ve muhteşem bir şekilde işlenmesi oluyor.

  • Poetry (IMDb puanı: 7.8)

Bu filmde ise odaklanılan konu kelimeleri hatırlamakta zorluk yaşayan yaşlı bir kadın. İşçi sınıfına dahil olan kadın, sosyal yardımlar ve temizlik işleriyle hayatını sürdürürken başkalarının ‘şık’ olarak betimlediği dış görünüşüyle adeta içindeki gururu yansıtıyor. Kadın, beynini aktif tutmak ya da kelimeleri tekrarlamak adına filmin başlarında bir şiir sınıfına katılıyor ve biz de bu sayede kadının etrafı izlemesi ve her şeyde bir güzellik bulmasını izliyoruz. Kadının hayatı ve ailesi ile ilgili durumlar sıkıntılı olsa da bunları izlemek yerine kadının çektiği sıkıntıları ve acıları izliyoruz. Ancak bunların da anlatımın inceliği ve insansı yönü nedeniyle şiirsel olduğu söylenebilir. Kısacası izlemeniz gereken çok güzel bir film.

  • I Saw the Devil (IMDb puanı: 7.8)

Filmde son derece iyi eğitilmiş bir ajanın, nişanlısını öldüren adamdan intikam almasını izliyoruz. Ancak kahramanımıza göre basit bir öldürme ve işkence intikam için yeterli olmayacaktır. Bunun yerine katili son derece ayrıntılı bir plan ile inanılmaz bir şiddet göstererek defalarca yakalayıp geri salarak cezalandırmayı seçer. Filmde kahramanımızın nişanlısını öldüren katilin daha önce işlediği pek çok cinayet daha bulunuyor. Bu cinayetlere karşılık olarak ise film boyunca kötü adam olarak karşımıza çıkarak çeşitli işkencelerle cezasını çekiyor.

  • Train to Busan (IMDb puanı: 7.5)

Train to Busan, Kore’den çıkmış olan hem ülke çapında hem de uluslararası olarak en popüler hale gelmiş filmlerden bir tanesi. Filmde karakterlerimiz Seul’dan Busan’a giden bir trendedirler ve bu esnada zombi virüsü ortaya çıkmıştır. Korku ve aksiyonun harmanlandığı filmde Yeon Sang-Ho bu türleri bir arada kullanarak Kore’nin sosyal yapısını eleştiriyor. Kore’deki sınıf farklıklarının yanında gerilimi yaratan şiddeti de görüyoruz. Filmin atmosferinin yarattığı endişe ve gerilim hissi, filme kendinizi kaptırmanızı ve daima tetikte olmanızı sağlayacaktır.

  • The Handmaiden (IMDb puanı: 8.1)

Chan-wook Park’ın sırlarla ve şok edici gerçeklerle birlikte çapraşık olay hikayeleriyle ünlü bir yönetmen olduğunu önceki yaptığı filmlerden de görebilirsiniz. Ancak özellikle bu film heyecan yaratması ve kalitesi ile Kore’nin uluslararası alanda dikkat çekmesini sağladı.  The Handmaiden filminde yönetmenin tıpkı önceki filmlerinde olduğu gibi intikamın ana planda yer aldığını görüyoruz. Aslında filmde intikamdan daha çok intikam ile birlikte yapılan dolandırıcılıkları izliyoruz. Fakir bir kadının zengin Japon bir kadın mirasçıya gönderildiği bu Kore filminde amaç zengin kadından para sızdırmaktır. Film yapılan plan için harcanan çabayı anlatmaktadır.

  • Parasite (IMDb puanı: 8.6)

Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan ilk Kore filmi olan Parasite, Kore film tarihindeki en başarılı film olarak kabul ediliyor. Filmin yönetmeni Bong Joon Ho, uzun bir süredir ortaya inanılmaz sanat filmleri çıkarıyordu ancak filmin dağıtımı aşamasında özellikle de İngiltere’de sorunlar yaşıyordu. Parasite sayesinde başarılı olan yönetmen bu film ile batıya açılmak konusunda şeytanın bacağını kırmış oldu. Film, işçi sınıfı bir ailenin ekonomik zorluklar yaşamasını ve sonunda kapağı varlıklı bir aileye atmasını konu alıyor. Ailenin planı, birbirlerini tanımayan yabancılar gibi davranmak ve her bir üyenin zengin olan ailenin evinin farklı yerlerinde işe alınmalarını sağlamaktır. Tahmin edebileceğiniz gibi filmde olaylar gittikçe karmaşık bir hal alır.

  • Burning (IMDb puanı: 7.6)

Haruki Murakami’nin Kore’nin taşra kesimindeki seraları yakıp kül etmesini konu alan kısa hikayesinden serbest bir şekilde uyarlanan film, daha çok Lee adındaki amaçsız bir adamın şehre taşınmadan önce onu tanıyan ancak kendisinin hatırlamadığı bir kadınla karşılaşmasını konu alıyor. Bu andan itibaren Lee, Shin’in ve onun yeni ve zengin erkek arkadaşı tarafından birtakım gizemli olayların içine çekilir.

Burning filmi yavaş ilerleyen ancak hafıza, sınıf ve takıntı üzerine etkileyici bir eser olmasıyla birden fazla izlenmeyi hak ediyor. Ender rastlanan bir kaliteye sahip olan filmde yüzeyde gördüğünüz filmin derininde ne yattığını merak edeceksiniz. Film şaşırtıcı bir şekilde hayalet hikayesi olarak da tarif ediliyor ve filmin böyle sınıflandırılması da ayrı bir merak unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda filmde bir de kedi var… Acaba Shin’e ne oldu da Lee onu tanıyamıyor?

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.